Beni derenin kendisi değil, derenin oyduğu kaya ilgilendiriyor. Elime bir kazma alıyorum. Kayaya darbe üstüne darbe indiriyorum. Her vuruşumda kazma geriye sıçrıyor. Beni, derenin oyduğu ama benim üzerinden küçük bir parça bile kopartamadığım o kaya düşündürüyor.
Ağzının içine giriyor küçücük bir balık, kocaman ağızlı, yırtıcı büyük bir balığın. O ağzın içine kolumu ben soksam, kolumu kopartır, biliyorum. Her şeyi yiyen yırtıcı balık onu yemiyor. Ben o yırtıcı balığı değil, büyük ve yırtıcı balıkların ağızlarının içini temizleyen o küçük balığı düşünüyorum. Beni o ilgilendiriyor.
Beni, yılan değil, yılanın sokmadığı adam,
Beni, yıldırım değil, yıldırımın çarpmadığı ağaç,
Beni, yağmur değil, yağmurun yağmadığı toprak, ilgilendiriyor.
Ben sizin sarayınızı düşünmüyorum, sarayınızın çevresine ördüğünüz duvarı ve duvar taşlarını düşünüyorum. Sarayınız ilgilendirmiyor beni, duvarınız ilgilendiriyor.
Mesela beni, kendi ağzını bırakıp, sizin ağzınızla konuşan,
Yine mesela beni, kendi kalemini bırakıp, sizin kaleminizle yazan ilgilendiriyor.
Yoksa sizi düşünmüyorum ben yanılıyorsunuz. Siz beni zerre kadar ilgilendirmiyorsunuz.
yazarlar toplumun çoban köpekleridir....