Karl MARKS’ın yıllar önce dile getirdiği “Şeylerin özü ve biçimi örtüşüyor olsa idi bütün bilimler gereksiz kalırdı” ifadesi boşuna kurulmuş bir cümle değildi elbette. Diyalektik ve tarihsel maddecilik yasalarının da içinde saklı olduğu bu ifadeyi dilimize pelesenk etsek de bazen duygu ve heyecan bizi bu ifadenin gerektirdiği nesnellikten uzaklaştırabiliyor. Yazıda anlatacağım olay her ne kadar özünde “kadına şiddet” olgusunu işaret ediyor olsa da asıl meselem Marks’ın ifadesine vurgu yapmak. Zaten Yılmaz Güney’in de bir röportajında ifade ettiği gibi Türk Erkekleri olarak hepimizin gömleğinin yakası kadına şiddet konusunda kirlidir biraz. Lakin biz kendimizi eğitmeye çalışıyoruz, bunu da bir özeleştiri olarak yazmış olayım.
Ülkemizi derinden sarsan şubat depremi nedeni ile uzaktan eğitim yaptığımız günler, yani ikinci kapanma günleri… Ancak biz öğretim elemanları üniversiteye çıkmak durumundayız zaten bir süre sonra hibrit öğretime geçildi yani kentte var olan öğrenci ile yüz yüze ders yapacağız. Diğer yandan uzaktan eğitim de sürüyor ve öğleden sonra online dersim var. Eşimle birlikte eğitim fakültesi otoparkından giriş kapısına doğru yürüyoruz. Bir erkek öğrenci yanındaki kız öğrenciyi aniden kıyasıya dövmeye başladı. Mesafe biraz fazla, eşimle koşup yetiştik (Sanki ben geçmişimde kadına şiddet konusunda pir-u pak bir herifmişim gibi) hiçbir şey sormadan ve ayırmaya çalışmadan sanki geçmişteki borcumu ödemek adına erkek öğrenciye elimi kaldırdım ve vuracağım… Eşim “Hocasın sen yapma” filan gibi laflar etti. Kimliğini ver diyeceğim çocuğa lakin Türkçe değil Arapça konuştuklarını fark ettik. Yani Araplardı. Derse geç kalıyorduk… Erkek öğrenci bana uzun uzun baktı… Sonra biz de dayak faslı kapandı diye fakülteye girdik. Online bağlandım ve neden geç kaldığımı öğrencilere anlattım. Cinsiyet ve kadın dahası o aralar gündemde olan İstanbul sözleşmesine vurgu yapan bir girizgâh ile derse geçtim… Dersler kayıt edildiği için konuştuklarım da Teams’ta mevcuttur. Olay buraya kadar ben ve eşim için iki sevgilinin sıradan kavgası ve erkek şiddetinden ibaretti.
Dün, yani 8 Kasım 2023 Çarşamba günü ofisime biraz ezik esmerce bir erkek girdi. Bizzat adımı da söyleyerek “Murat Hocam ben Abdulbaki ……… (Soyadını yazmıyorum) biraz konuşabilir miyiz?” dedi. Türkçesi zor anlaşılıyordu. Kendi kendime “Muhtemelen bölüm dışında verdiğim derslerden birindeki yabancı öğrenci gene ya ödev vermedi ya sınava girmedi ayrıcalık isteyecek” diye içimden geçirerek konu ne? dedim. Dersle ilgi yok başka! başka!“ dedi aynen… Hatırladım yüzünü. Beni şehirdeki bir sosyalist Türk arkadaşı vesilesi ile tanıdığını söyledi. Orta Doğu ülkelerinden birinin Orak Çekiç amblemli kimliğini göstererek bir Arap Komünisti olduğunu söyledikten sonra o güne döndük yeniden…
Anlattığı trajediyi kısaca yazayım. O gün dövdüğü kız Abdülbaki’nin sevgilisi. İşte o sevgilisinin 13 yaşında bir kız kardeşi var. Abdülbaki’nin sevgilisi olan o kız yaşadıkları ekonomik problem nedeni ile 13 yaşındaki öz kız kardeşinin fuhuş sektörüne girmesine engel olmadığı gibi ön ayak oluyor. Abdülbaki “Mücadele varken fahişelik niye harekete katılsın bari” diyor. Ancak sevgilisi 13 yaşındaki öz kardeşini pazarlamaktan başka seçeneği olmadığını söylüyor… Abdülbaki bu duruma tahammül edemediğini ve şiddet uyguladığını anlatıyor ve dayaktan sonra sevgilisinden ayrıldığını ekliyor. Ancak takip etmeyi de ihmal etmiyor. Sonra İstanbul’da bir oturak âleminde sevgilisi ve kardeşinin fotoğraf ve görüntülerini alıyor. Hepsini telefondan izletti. Görüntüleri istedim, “veremem” dedi. Yine de dövmeye değer miydi? Dedim… Cevap tokat gibi patladı suratıma: “ Hocam bizim gibi toplumlarda kadın sorunu devrim sorunundan önce değildir, önce devrim olur kadın meselesi de o devrimle çözülür. ”Buyurun… Şimdi buna Mezopotamya feodalitesi mi diyeceksiniz…
Yazıyı başlığa dönerek sonlayalım… “Aptalca kadıncılık” benim meselenin özünü anlamadan Abdulbaki’nin üzerine yürümemdi. Kadıncılık yerine neyi koyarsanız aslında fark etmez. Aptalca “Lidercilik” aptalca “İmamcılık” aptalca “ Aristoculuk” Aptalca “Amircilik” Hatta aptalca “Marksçılık” …Artık hiçbir şeyin aptalcasına prim verecek zamanımız yoktur.
Anahtar, Marks’ın kendini inkâr edercesine! söylediği; Şeylerin özü ve biçimi örtüşüyor olsa idi bütün bilimler gereksiz kalırdı, ifadesinde ve Abdulbaki’nin : “ Hocam bizim gibi toplumlarda kadın sorunu devrim sorunundan önce değildir, önce devrim olur kadın meselesi de o devrimle çözülür.” sözlerindedir…
Ha diyeceksiniz “Devrim” yapılır mı? Ben de diyeceğim: Bütün egemenlerin korkulu rüyasıdır, yapılamasa da korkusu yeter. Bir de varlığımız…