Malumunuz Bolu’nun gündeminde sınırları Karacasu’dan, Aladağ’a hatta ilçelere kadar uzanan büyük bir alanda yapılması planlanan bir turizm projesi var. Yaşamın bir parçası olan dereler, endemik türler, doğanın her türlü rengi hiçe sayılarak turizm tesisi ile betona boğulup, ranta açılmasına “gelişim” adı bile verilmiş.
Çok önemli bir husus var ki, meselenin hemen başında belirtilmesi gerekiyor;
Hastalandığımızda ya da salgınlarda, çaresizce en uygun ilacı aramaktansa, Omega-3 hangi besinde daha yüksek diye internet araştırmalarına gömülmektense; tüm bu hastalık ve salgınların başlıca kaynağı olan doğa talanlarına karşı mücadele etmek hem çok daha mantıklı hem de çok daha hayatidir.
Gelişimi, canlı yaşamlarının her damlasından kar edecek bir süreç olarak gören piyasacı yaklaşım, yaşam kaynaklarımızı betona gömen her projede ekonomik olarak büyüdüğümüzü sanıyor. Oysa kapitalzimin şımarık bir çocuk umarsızlığında; köylüleri, yaban hayatını, iklimi talan eden “gelişim” planları bize koronavirüs gibi salgınlar olarak geri dönüyor. Bizden çok uzak coğrafyalarda vuku bulsa bile zehirleri sofralarımıza kadar ulaşıyor. Bundan da elbette en çok yoksul halklar etkileniyor. Pandemi de hep beraber gördük, yoksul ülkeler aşıya erişemeyip çaresizliğe terk edildi, ülkemizde ise çalışanlarının çoğu covid-19’a yakalandığı için üretime 14 gün boyunca “kapalı çalışma” diye bir sistem uydurması ile o hasta işçiler ile devam eden fabrikalar oldu.
İşte böyle “turistik tesisler”, “gelişim”, “kalkınma” gibi içi boşaltılan kavramlar ile gerçekleşen projelerin yok ettiği sadece kendi dışımızdaki türler değil, topyekün geleceğimiz oluyor.
Endemik bitki ve yaban hayvanı türlerinin, yanından geçerken bile hayranlıkla bakakaldığımız dev sarı çamların yok edilecek olmasının yanı sıra bu projenin başlangıcı ile meydana gelecek endüstriyel faaliyetlerden sızacak kirliliğin Bolu su kaynaklarına ve tarımsal süreçlere nasıl dahil olacağını bir düşünün. Yıllar sonra bu süreç hepimizi çürütmeye başladığında, hangi mantar türünde protein daha fazla diye sağlıklı beslenme takıntıları ile nafile uğraşlardan medet umarız. Şimdi toplum sağlığına kasteden rantçı projeleri reddetmezsek, meseleyi sadece bireysel noktadan, sağlığımızı nasıl koruyacağımızdan söz eder dururuz. Failler ise kanlıca mantarı yok olduğunda yine dev projeler ile kültür mantarları yetiştirecek tesisler ile sömürü düzenini devam ettirirler.
Yaşamaya devam ettiğimiz pandemi, iklimin dengesini bozan endüstriyel girişimler, kapitalizmin tahrip ettiği sağlık sistemi, yaban hayvan ticaretinin yaygınlaşması sonucu bozulan biyolojik çeşitlilik kaybı gibi birbiri ile ilintili nedenlere bağlı olarak gelişti. Şimdi Abant Gölü’nün 300 katından fazla bir alanda yaşanacak yıkım, talan, rant girişimi sizi de endişelendirmiyor mu?
Evet bu canım güzellikleriyle yok edildiklerine benim senin öbürünün bir insanın bir azası yok olursa ne olur yaşantı felç olur işte bu güzelliklerle talan olup birilerinin menfaat ve keharina rant sağlıyorsa ben buna yazık yazïk derim başka bir şey eklemeye lüzum yok ilgilere teşekkür ederim.