14 Mart 1827'de, II. Mahmut döneminde, ilk cerrahhanenin, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir.
İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart'ında işgal altındaki İstanbul'da gerçekleşir. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran'ın önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanır ve onlara devrin ünlü doktorları da destek verirler. Böylece tıp bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamış olur.
Her yıl 14 Mart bu yüzden emperyalizme,sömürüye ve işgale karşı da direnişin simgesi olarak kutlanmaktadır.
Tüm dünyada ve ülkemizde 1980 sonrası devlet yurttaş ilişkisinin yeniden tanımladığı, kamunun tasfiyesiyle hakların alınıp satılan bir metayadönüştüğüneo- liberal dönüşümün tüm haklarımızı piyasaya açtığı süreci yaşıyoruz. En temel haklarımızın eğitim ve sağlık hakkı başta olmak üzere alınıp satıldığı bir dönem!
2 yılı aşkındır devam eden covid19 pandemisinde sağlık hizmetinin iflas etmemesinin nedeni kamu hastanelerinde yatak sayısının görece daha durumda olması ve sağlık emekçilerinin büyük özveri ve gayretleri olduğunu biliyoruz. Sağlıkta dönüşüme, nitelikli sağlık hizmeti sunma talebiylekamunun tamamen tasfiyesine uzun süre direnen emekçilerin bunda payı büyüktür.
En ‘’gelişkin ‘’ kapitalist ülkelerde İngiltere, İskandinav ülkelerinin halkı başta olmak üzere tamamen tasfiye edilen kamusal sağlık hizmetinin bedelini sağlık hakkına ulaşamadıkları için daha fazla can kaybı ile ödediler. Pandemigösterdi ki; sağlık hizmetinin piyasalaşması ve kamusal alanın tasfiyesi halkın sağlık hakkını yok saymaktır. Sağlık hizmeti planlamaya ihtiyaç duymakta ve sağlığın sermayenin insafına terk edilmeyeceği fark edilmiş oldu!
Tüm bunlar yaşanırken, pencerelerden alkışladığımız, hakkınız ödenmez denilen, yüzlerce mesai arkadaşını yakınlarını kaybetmiş sağlık emekçileri en önde en yoğun risk altında çalıştılar.Her gün şiddetin her türlüsüyle muhatap olan sağlık emekçileri uzun süredir, tükendik ,artık yeter diyor.
Tarikat yurdunda nefes alamıyorum diyen tıp fakültesi öğrencisi Enes KARA, mesleğinin zorluklarını, değersizlik hissini daha öğrenciliğinde bütün açıklığıyla ortaya sererek, bu ülkede insanca bir yaşam ve gelecek görmüyorum diyerek bizlere veda etti.
Yüzlerce hekim çalışma koşulları, insanca yaşayacak bir ücret talebi, şiddet ve değersizlik hissiyle maalesef ülkeyi terke ediyor.
Ülkenin donanımlı, yetişmiş değerleri ülkeyi terk ederken partili cumhurbaşkanımız hekimlerin haklı taleplerine; doktorları bu devletin yetiştirdiğini belirterek şunları söyledi: “Açık konuşuyorum, açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler‘’ diyerek cevap verdi.
Bu son çıkış belki de hekimler için bardağı taşıran son damlaydı. Başta TTB olmak üzere sendikalardan da ortak tepkiler gelmekte gecikmedi. Hekimlerden sosyal medyada yapılan #gitmiyoruzburadayızetiketi ile inanılmaz çalışma koşullarını anlattılar.
Anlatılan hikayeler çalışma koşullarının inanılmazlığıyla birlikte hekimlerin kişisel hikayeleriydi. Yazanların içerisinde azımsanmayacak bir oran, kendilerini devletin yetiştirmediğini, eğitim masraflarını kendilerinin kazandığını; işçi, çiftçi, emekçi,ailelerinin çocukları olduklarınıhikayeleriyle birlikte paylaştılar. Bu iletileri bir öğretmen olarak bu ülkede eğitim yoluyla bir gelecek hayal etmenin, eğitim yoluyla sosyal hareketliliğin daha mümkün olduğunu maalesef üzülerek okudum.
Eğitim piyasaya açılırken aynı yalan söyleniyordu hala söyleniyor. Devletin yükünü biraz sermaye alınca, eğitime ayrılan paydan geniş emekçi ailelerin çocuklarına kişi başına daha fazla pay düşeceği yalanıydı. Haklarımızın hak olmaktan çıkması geniş emekçi ailelerin çocukları için ulaşılamaz, satın alınamaz olması anlamına geliyor maalesef. Tamamen rekabete, seçmeye elemeye dayalı eğitim sistemimizde de parası olanın düdüğü çaldığı bir düzen eğitim sistemiyle yeniden yeniden üretiliyor.
Anlatılan bizlerin, hepimizin bir avuç mutlu azınlığın dışında memleketin hikayesi aslında. Yıllar önce dinlediğim bir anneden dinledim.Vefat eden bir Sümerbank işçisinin eşinin tıp fakültesini kazanan evladı için ne hissettiğini. ‘’Sümerbank lojmanlarında bir aile gibiydik, haberi alınca herkes kutlamaya geldi ama ben pek sevinemedim, günlerce ağladım ben bu çocuğu yedi yıl nasıl okuturum diye’’
Hikayenin geri kalanına da tanığım. Hiç de öyle devlet falan okutmuş değil yani. Bin bir emekle, alın teriyle çalışılmış hak edilmiş diplomalar.
Dememiz o ki;Bizler en temel yurttaşlık haklarımız için, bu ülkenin bütün değerlerini üreten emekçilerin hakları için eşit ve özgür bir geleceği var etmek için bir adım geri durmadık ki şimdi çekip gidelim . Bir avuç mutlu azınlığın ülkesi olmamak için bu devran böyle gitmez ‘’bey çocuğu bey, ırgat çocuğu ırgat olmasın diye’’ sarıldık dört elle eşit ve özgür bir gelecek mücadelemize..
14 Mart Tıp Bayramı Haftasını yitirdiğimiz tüm sağlık emekçilerini saygıyla, minnetle anarak kutluyorum.
Bu ülkenin tüm değerlerini yaratanlarız. Yan yanayız bir aradayız ..
BU CENNET, BU CEHENNEM BİZİM…BURADAYIZ!