Milli Eğitim Bakanı’nın EBA’nın çökmesini ‘olumlu haber’ olarak açıkladığı saatlerde Urfa’da mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan 15 yaşında bir çocuk, tarım işçilerini taşıyan bir minibüsün devrilmesi sonucu yaşamını kaybetti. Yoksulluğun, eşitsizliğin üzeri salgında tarlalara EBA destek araçları gönderilerek, “hafta sonu tatilini tarlada ailelerinin yanında geçiren çocuklar” açıklamaları paylaşılarak kapatılmaya çalışıldı; eğitimde örgütlü kötülüğün tarihi yazılıyordu. Salgında milyonlarca öğrenci bilgisayarı, tableti, internet erişimi olmadığı için uzaktan eğitime ulaşamadı. MEB, siyasi iktidar ise siyasi bekaları için bir “başarı hikayesi” yazmaya devam ediyordu ve bu hikaye yarım kalmamalıydı.
Milli Eğitim Bakanı’ nın salgının başından itibaren düzenli olarak “Eba’ da dünya birincisiyiz.” açıklamalarından birini yaptığı dakikalarda Çınar uzaktan eğitime ulaşabilmek için babası ile komşularının internet hattını kullanabilmek için çatıya çıktı ve ayağının kaymasıyla yaşamını kaybetti. Henüz 8 yaşındaydı.
MEB durmaksızın sayılar açıklamaya, uzaktan eğitimde ne kadar “başarılı” olduklarını açıklamaya devam ediyordu. Milli Eğitim Bakanı’ nın “"Böyle bir salgın döneminde Türkiye olarak Cumhurbaşkanımızın önderliğinde çok hızlı adımlar attık. Dünyada birkaç tane televizyon kurabilen, EBA gibi dünya birinciliği elde etmiş bir eğitim portalı kurabilen nadir birkaç ülkeden bir tanesiyiz.” cümlelerini kurmaya devam ettiği saatlerde Kahramanmaraş’ ta Aziz Öğretmen internet erişim sorunu nedeniyle öğrencilerine ders anlatabilmek için çıktığı tepede, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Salgında yüz yüze eğitim ve uzaktan eğitim için ısrarla gerekli koşullar sağlanmadı, önlemler alınmadı. Özel okullara milyonlarca liralık teşvikler aktarılırken, kamu kaynakları, bütçe vakıflara, derneklere süreklilik halinde aktarılırken eğitime yeterli bütçe ayrılmadı. Özel okul patronlarının yüz yüze eğitimin başlamamasından öğretmenleri sorumlu ilan ettikleri günlerde Milli Eğitim Bakanı ekranların karşısına geçti ve “Eğitimde asıl yük öğretmen maaşlarıdır.” cümlelerini kurdu. Bir ülkenin Milli Eğitim Bakanı özel okul patronlarının dili ile aynı dili nasıl kurardı? Öğretmenler ile yük kelimesini aynı cümlede nasıl kullanabilirdi?
Eğitimin bir ülkenin siyasi iktidarı tarafından alınıp satılabilir bir hizmet olarak ilan edildiği koşullarda öğretmenler yoksulluk, açlık sınırının altında, kamuda, özelde güvencesiz, ücretli asgari ücretin dahi altında çalışarak yaşamak zorunda kalmalarına rağmen bir “yük” tü artık… Bu açıklama siyasi iktidarın ideolojik tercihiydi. Bu tercih salgın süresince kısa çalışma ödeneği ile yaşamak zorunda bırakılan, esnek çalışma koşullarında uzun saatler çalıştırılan, sigortaları kesilen binlerce özel öğretim kurumunda çalışan eğitim emekçilerinin, öğretmelerin tüm haklarını özel okul patronlarının “insafına” bırakan bir anlayıştı.
Yaratılmaya çalışılan algı kampanyası salgında kesintisiz sürdü ve sürmeye devam ediyor. Herkesin hafızasından silinmeyecek son algı kampanyalarından biri de Milli Eğitim Bakanı’ nın kameraların karşısına geçerek aşı olmasıydı. Özel okul sahipleri birdenbire eğitimde yaşanılan eşitsizliği hatırlamış ve yüz yüze eğitim başlasın kampanyası başlatmıştı. Ve siyasi iktidar ve onun “karar alıcıları” hemen harekete geçmeli, özel okullar öğrenci kaybetmemeli; hatta yeni dönem için kayıtlarını da yenileyebilmeli ve tüm eşitsizliklere rağmen özel okulların en temel varlık sebeplerinden olan sınavlar bir an önce başlatılmalıydı.
Son şov da böyle başlatıldı. Milli Eğitim Bakanı’ nın aşı olma görüntüsüyle birlikte tüm öğretmenlerin aşılanmaya başlatıldığı açıklandı.
Okullarda vaka sayıları her geçen gün artıyor. Biz; eğitim emekçileri ise kendi imkanlarımız ile satın aldığımız maskelerle kendimizi ve öğrencilerimizi önlem alınmamış okullarda korumaya çalışarak yüz yüze eğitime devam etmeye çalışıyoruz. Vaka sayılarının ve can kayıplarının her geçen gün arttığı, her gün okula gittiğimizde bir velinin, bir öğrencimizin, bir öğretmen, bir eğitim emekçisi arkadaşımızın daha covid-19 (+) olduğunu öğreniyor, karantinaya alınan okulların, kaybettiğimiz arkadaşlarımızın isimlerini duyuyor, öğreniyor ve derse başlıyoruz.
Öğrencilerimizin eğitim hakkı ile sağlık hakkı arasında bizim, eğitim emekçilerinin de yaşam hakkı ile çalışma hakkı arasında bir tercih yapmak zorunda bırakıldığı günleri yaşıyoruz.
Almanya’ nın Bavyera Eyaleti’ nde yüz yüze eğitim için okullara 100 milyon testin dağıtılması planlanıyor. Öğretmenlerin haftada iki, öğrencilerin bir test hakkı var. İngiltere’ de nüfusun %35, 12’ sine aşı yapılmış durumda… Fransa 16 bölgede okullar dışında acil kapanma kararı aldı.
Bizde ise aşı yok, düzenli test yok, ek bütçe yok, yeterli öğretmen ataması yok, okullarda yeterli önlem yok, acil kapanma yok, şeffaf bilgi yok…
Yaratılan bu karanlıktan tek çıkış; haklarımız, yaşamlarımız ve öğrencilerimizin eğitim hakkı için birlikte mücadele etmek, mücadele ederek kazandığımız haklarımızı kullanmakla mümkün… Söz konusu olan öğrencilerimizin eğitim hakkı, sağlığımız, yaşamlarımız… Şimdi değilse ne zaman?
Güncelleme Tarihi: 03 Nisan 2021, 18:33