“Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar; her şey emeğin olacaktır”
Adım adım sömürge tipi faşizmin açık şekilde icra edilmesine gidiş…
Ege’de tütün,
Karadeniz’de fındık,
Çukurova’da pamuk,
Artvin’de orman köylüleri,
Okullarda öğretmenler, öğrenciler,
Örgütleniyorlar...
CHP Genel Başkanı (Karaoğlan)
"Toprak işleyenin, su kullananın",
"Üsleri sökeceğiz, haşhaşı ekeceğiz."
Sloganlarını kürsülerden haykırıyor.
Devrimcilerin mitinglerindeki revaçta slogan ise "Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar herşey emeğin olacak."
CIA, Amerikancılar, Tekelci burjuvazi boş durur mu?
Kontra güçler çıkarmak lazım bu muazzam devinimin karşısına.
1969’lu yıllarda komando kamplarında eğitilenler, sokaklara dökülüyor.
"O gün Pazar günüydü. Canım sıkılıyordu. Çıktım birkaç solcu öldürdüm" diyen Ferhat Tüysüz’ler, Veli Can Oduncu’lar, İdiamin lakaplı Haluk Kırcı’lar, Çatlı’lar artık her yerdeler.
Biz neredeyiz?
Okullarda öğrenim özgürlüğü, can güvenliği için varız.
Halk güçlerinin önüne dikilen engelleri demokratik yöntemlerle kaldırmak için varız.
Gelecek, ülkenin geleceği.
Yaşam, kent ve kır yoksulları için...
Siyasal yaşam Bolu’da nasıl gidiyor?
Gençler, işçiler tartışıyorlar.
Tartıştıkça, okudukça, öğrendikçe ülkede yeni toplumsal düzen için, bu düzene giden yolda farklılıklar oluşuyor.
Bolu’da yerelde çalışan arkadaşlar, bizlerden farklı düşünüyorlar.
Arif Gökyıldız (CHP Gençlik Kolları Başkanı), Mustafa Başarslan (Şimdi Ankara’da), Okan Mekik (İstanbul’da olduğunu duyuyorum), Orhan Tüzmen (İzmit’te). Bu arkadaş grubu ile yollarımız ayrılıyor.
Ben ve İstanbul’da, Trabzon’da okuyanlar, Ankara’dakiler hepimiz ‘Dev-Genç’liyiz. Yılın büyük bölümü Bolu’da olmadığımız için, Bolu’daki etkinlik diğer arkadaşlarda.
Bolu Yüksek Öğrenim Derneği seçimlerinde aday göstermiyoruz. Arkadaşlar BYÖD Yönetimini alıyorlar. BYÖD’ün ismi değişiyor. Bolu Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği…
Eğitim Enstitüsü var o vakitler Bolu’da. Eğitimin faşistleştirilmesi için 200-250 kişilik Adana’dan öğrenci adı altında insanlar geliyorlar memlekete.
Öğrenim özgürlüğü ve can güvenliği Bolu’da da tehlikede… Bolu’daki siyasiler, halk ve devrimciler bu Adanalı yarenlere tepkililer, geçit vermiyorlar. Adanalı öğrenciler (!)sömestre arası gidiyorlar ve artık gelmiyorlar.
Bolu artık özgür... Tabii nispi anlamda…
Halkevi mi?
Halkevi’nde şimdi kongre zamanı…Ayhan abilerin Halkevini gençlere teslim zamanı geldi. Nesgül Kafeterya (Ena Restaurant)’nın olduğu yerde Halkevi kongresi var. Hani iğne atsan yere düşmez derler ya, aynen öyle.
Balkon, teras, koridorlar dolu. Üyeler, sempatizanlar sokaklara taşmış.
Telgraflar, konuşmalar, tartışmalar.
Okullardaki forumlardan sonra ilk kez böyle büyük bir kitleye mikrofondan, hem de mikrofondan (o zamanlar mikrofon, ses tesisatı çok az) kitleye hitap ediyorum.
Önce mikrofona püf püf diyorsun, sonra işaret parmağınla dokunuyorsun, metal bir ses geliyor kulaklara. Sonra konuşuyorsun.
İki liste var seçimlerde, yönetime aday.
Yurtsever Devrimci Gençlik Grubu CHP ile dirsek temasında, ya da kimi CHP’li yöneticilerle ittifak kurmuşlar. Ayrıca, bu grubu Çimse-İş Çimento Fabrikası işçileri destekliyor.
Dev-Genç ise DİSK’e bağlı Maden-İş (Ana tamirhane işçileri) ve grevdeki Varan Turizm Tesisleri işçileri ile ortak liste çıkarmış durumda.
Her seçim hararetli olur, ama bu seçim daha bir coşkulu, daha bir heyecanlı. Gece geç saatlere kadar sayım devam ediyor. Yanlış hatırlamıyorsam, Divan Başkanı Öğretmen Ali Duman. Gündüz ki kalabalık artarak çoğalmakta.
İlçelerden Düzce’den, Kıbrısçık’tan, Mengen’den insanlar geliyorlar kongre sonuçlarını öğrenmeye.
Sonuçlar açıklanıyor.
Yurtsever Devrimci Halkevciler seçimleri az bir farkla 40 küsürdu sanırım, kazanıyorlar.
Ee üzülen biz oluyoruz. Benim de ilk seçim yenilgim. İki grub birbirine hiç sataşmadan coşkulu sloganları ile kongre salonu terk ediliyor.
Kongre heyecanı Bolu caddelerini sarıyor. Hani şimdi Cimbom, Fener maçlarından sonra olduğu gibi. Ama bunun anlamı başka tabii.
Artık görev Bolu’daki yerel insiyatiflerde. TÖB-DER, Halkevi, CHP Gençlik Kolları, BYDGD birlikte platform oluşturuyorlar. Biz ise muhalefet grubuyuz, ama oldukça etkili.
Bu dönem Halkevi kültür, sanat faaliyetlerinin doruğa çıktığı, Türkiye sorunlarının katılımcı herkes tarafından hararetle tartışıldığı demokratik bir mevzi… Yönetimle aramızda zaman zaman gerginlik oluyorsa da, Halkevi’ni terk etmiyoruz. Halkevi gece geç saatlere kadar açık. Bolu’da ilericiler, demokratlar oldukça başarılı. CHP’nin iki milletvekili var. Doğru okudunuz. Üçüncüyü Mustafa Hızarcı Hocamız kıl payı kaçırdı.
İşçiler örgütlü, Çimse-İş, Maden-İş, Turizm-İş, Orman İşçileri Sendikası, Memurlar Derneği, TÖB-DER her alanda insiyatifini koruyor.
Bolu’yu ulusal platformda şimdiki gibi Sanayi İşadamları Derneği, Giyim Sanayicileri, Rotaryenler vs’ler temsil etmiyorlar, edemiyorlar.
Sabahleyin Koru’da, öğleden sonra Abant’ta halka sivil insiyatiflere kapalı toplantılarla Bolu sevk ve idare edilmiyor.
***
12 EYLÜL’E GİDERKEN
Ee yani şimdi olacak iş mi bu? Ne demek. 2,5 işçinin, kıçı kırık birkaç gencin yereli, ulusalı halkın temel çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye kalkması. Olacak şey mi bu?
Ülkede devinim sertleşiyor. Sağda solda kimliği meçhul (!) bombalar patlatılıyor kontra güçler tarafından. Bunlara kont-gerilla örgütü deniliyor. KGT hani şimdi TV dizisi Kurtlar Vadisi’ndekinden. Bir sır, bir gizem bu kont-gerilla. Başbakan Bülent Ecevit keşfediyor kont-gerillayı. Ama çözemiyor, çözdürmüyorlar.
Profesörler, gazeteciler, aydınlar, gençler, köşe başlarında faili meçhullere kurban oluyorlar.
Prof.Cavit Orhan Tütengil, Doç.Dr. Orhan Yavuz, Prof.Bedri Karafakioğlu, Gazeteci Abdi İpekçi, DİSK Başkanı Kemal Türkler, Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu...
İple boğulan TİP’li yedi genç.
1 Mayıs 1977 katliamı.
16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi dersten çıkan öğrencileri paramparça eden bomba.
Şimdi tekerlekli sandalyeye mahkûm, geçenlerde AİBÜ’ne konuk olan Server Tanilli Hoca.
O yıllar alıyorum sevgili arkadaşım Orhan Aydın’ın Trabzon’da vurulduğu haberini. Prof. M.Aydın’ın oğlu idi. Liseden arkadaşımdı Orhan. İngilizce bilir, Fransızca kitap çevirisi yapar, yakışıklı, gözleri çakmak çakmak yanan mükemmel bir çocuktu.
Biz onun yasını İstanbul’da tutar iken, dördüncü günün sabahı postacı Orhan’ın mektubunu getirdi bana. Ölmeden bir gün önce yazmış. Sanki bir veda. Metafizik bir olay sanki. Başarılar diliyor bana ve arkadaşlara.
Böyle günler, böyle yıllar.
Halkevleri’nde genel merkez yönetiminde değişiklik oluyor o sıralar. Halkevleri Genel Merkez Yönetimi Halkevleri’ni yeniden yapılandırma eğiliminde. Buna uygun olarak demokratik merkeziyetçilik ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle Bolu Halkevi yönetimi fesh ediliyor.
Çok da demokratik bir yöntem değil. Ancak, o dönemin zaman zaman karşılaşılan durumlarından biri bu.
Çünkü ortalık sertleşiyor. Birileri Pentagon merkezli ortalığı geriyor.
Kahramanmaraş katliamları, Sivas-Çorum olayları. Bülent Ecevit bile Sıkıyönetim ilan ediyor bu bölgelerde istemeye istemeye.
Bolu Halkevi bu koşullarda yaşama savaşında. Yaşama savaşında diyorum, çünkü ortam sertleştikçe insanlar kabuklarına çekiliyorlar. Demokratik yaşamdan umut yavaş yavaş kayboluyor. Bolu Halkevi yeni yönetiminde Abdullah Nalıncı (Şimdi Aydın ÖDP İl Başkanı), Murat’lar, Abdulkadir var şimdi emekli. Yavuz var Ankara Belediyesi’nde Harita Mühendisi.
Tabii bu isimlerden unuttuklarım var. Aradan uzun yıllar geçti.
Ha, bir de Murteza Gençtürk var. 12 Eylül’den sonra Avustralya’ya hicret oldu. Haber alamadık kendisinden.
Aykutçuğum var. Aykut Kaynar. Hayatının ilkbaharında Aybastı’dan cenazesi geldi. Cebinden 5 liracık çıkmış. Sevk İdare Yüksekokulu’nda okuyordu. Bizim Sinan Ayhan’ın can arkadaşıydı. Şimdi yeni mezarlık, Şehitler Mezarlığı da deniyor. Orada yatar durur. Babası Mahzar Amca. Büyük satranç ustası. Yıkıldı gitti adam.
Böyle puslu, sisli bir hava. Ecevit’e İzmir Çiğli Havaalanı’nda suikast girişimi.
Artık organize olan sakallı, sakalsız, iri kıyım, kel kafasını şakaklarında çıkan uzun beyaz saçlarla kapatan sivil giyimli değişik polis mi değil mi bugüne kadar çözemediğim kimi tiplerin Bolu’da Halkevi Yöneticilerini, BYDGD yöneticilerini sorgusuz sualsiz dozu giderek artan şekilde sigaya çekmeleri...
Ecevit’in yaklaşan açık faşizm tehlikesini görüp "Tribündekileri sahaya davet etmesi", geç kalan mutabakatlar, gereksiz sol içi ayrılıklar, aymazlık.
Ve bir sabah...
Hasan Mutlucan’ın "yine de şahlanıyor aman" türküsü ile uyanış. 12 Eylül 1980.
Askerler bir kez daha yönetimde. ABD Başkanı Jimmy Carter (fıstıkçı Carter) Kennedy Center’de damdaki kemancı müzikalini seyrediyordu Türkiye’de darbe olurken.
Locasının hemen dışındaki telefonu sinyal verdi.
Paul Henze:
-Seninkiler nihayet yaptı. (.... Your boys have done it)
Carter:
-Kim benimkiler, neden bahsediyorsun?
Paul Henze:
-Senin generaller Türkiye’de darbe yaptılar.
Carter:
-Yaa, öyle mi? Çok memnun oldum.
Carter teşekkür etti, iyi geceler diledi ve damdaki kemancı müzikaline döndü.
Ve Türkiye’dekiler...
İlericiler, aydınlar, sendikacılar, devrimciler.
Kimisi kitapları yakmaya koyuldu. Eylül sıcağında birçok evde hararet yüksekti. Sobalar gürül gürül yanıyordu. Kimileri rugan ayakkabıları (o zaman rugan moda idi) tişortları ile dağlara, kırlara kaçtılar. Kimileri olanlara hazırlıklı idi. Direnmeye karar verdiler.
Sürek avı başlamıştı hem de yıllar sürecek.
Ülkede bazılarına göre 600 bin, bazılarına göre 800 bin kişi tutuklandı, işkence gördü, fişlendi, işkencede öldü, asıldı. Siyasi partiler, DİSK kapatıldı. Tabii Bolu Halkevi de.
Bir bölüm yönetici arkadaş zaten 12 Eylül’de Bolu Cezaevi’ndeydi. Arkadan apar topar iki otobüs ilerici devrimci tugayda misafir edildikten sonra, Gölcük’te kendileri için hazırlanmış askeri tutukevlerinde aldılar soluğu.
Ard arda davalar açılmaya başlandı.
Devam edecek….
Ben Halkevlerinin o muhtesem kongresinde divan başkanı Eczaci Ayten Tüfekçi ablamızın oldugunu hatırlıyorum belkide yanlış olabilir