İKİZDERE, DENİZ SALYASI (MÜSİLAJ), KAPİTALİZM VE EKOLOJİK YIKIM

İkizdere İşkencedere’de liman inşaatı için açılmak istenen taş ocağına karşı mücadele 45 gündür devam ediyor. Doğal güzelliklerin doruğa ulaştığı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yıllardır devam eden insanın doğa üzerindeki yıkıcı etkisi devletin desteği ile hızla devam ediyor. İkizdere’de yaşandığı gibi orman alanları, su alanları, tarım alanları üzerinde yapılan tahribatlar doğayı geri dönüşü olmayan yıkımın eşiğine getirdi.

Yaşadığımız çevre sorunu sadece İkizdere ile sınırlı değil; Karadeniz’de Cerattepe, Yusufeli, Kamilet  ve diğer HES projeleri, Karadeniz otoyolu , Kazdağları, ülkemizde açılan binlerce taş ocağı, maden araması için kesilen ağaçlar, Salda Gölü ve son olarak Marmara Denizi’nde ortaya çıkan deniz salyası ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının başlıca örnekleridir.

Son on yılda Karadeniz dereleri üstünde 200’ün üstünde HES yapıldı. Bin 770’in üzerinde HES lisansı dağıttılar. Sadece İkizdere üzerinde 72 HES projesi var. Tüm bunlar daha fazla kar ve rant elde etmek ile aşırı tüketime yönelik yapılan yatırım politikalarıdır. Doğa karşıtı olan tüm girişimlere karşı çıkmak gerekiyor. İşte, İkizdere’de yaşananlar başta yörede yaşayan insanlar olmak üzere tüm canlıların yaşam alanlarını yok eden doğa katliamlarına karşı verilen haklı mücadeledir.

Ne yazık ki anayasal hakkını kullanarak direnen başta kadınlarımız olmak üzere yaşlı, çocuk tüm halk ile devletin güvenlik güçleri karşı karşıya getirilmiştir. Devletin üst düzey yetkili kişileri de bu haklı direnci gösterenleri ‘terörist’ olarak ilan etmiştir.Hatta, AKP MYK üyesi Metin Külünk "Biden’ın Karadeniz Planını deşifre ediyoruz" diyerek olayı farklı mecralara taşımıştır.

Deniz Salyası ( Müsilaj)

Son zamanlarda yaşadığımız en büyük çevre felaketi de Marmara Denizi’nde yoğun olarak ortaya çıkan ve organik madde birikimi olarak tanımlanan ‘deniz salyası’ olayıdır. Denizin organik başkaldırısı olan bu durum evsel ve sanayii kaynaklı atıklar, arıtım seviyesindeki yetersizlikler, aşırı (kafes) balıkçılığı ve benzeri nedenlerle ortaya çıkan organik bir oluşumdur. Bu durum başta deniz tabanında yaşayan canlılar olmak üzere tüm eko sistemi olumsuz etkilemektedir. Bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre Marmara’daki atık suyun yüzde 70’inin hiç arıtılmadan denize verildiği ortaya çıkmıştır. Bir başka çalışmaya göre de Marmara’da 125, Karadeniz’de 26 balık nesli yok olmuştur.

Tüm bunların temel nedeni, organik madde birikiminin insan kaynaklı yollarla artmış olmasıdır.Bugün dünyamızda karasal alanların yüzde 75’i insanlar tarafından önemli ölçüde değiştirilerek doğallığını kaybetmiştir. Dünyada 1 milyon canlı türü yok olmayla karşı karşıya kalmıştır. Geçmişte ve bugün yaşadığımız; Covit-19, Sars, Ebola, Kuş gribi, Kırım Kongo ve benzeri salgın hastalıklar insanların doğaya aşırı müdahalesi ile ekolojik dengenin bozulmasıyla ortaya çıktığı uzmanlar tarafından belirtilmektedir.

Ekolojik sistem bir bütündür.Dolayısıyla çevreyi koruma sadece deniz kirliliği yada ormanların yok edilmesine karşı mücadeleyle sınırlı değil, doğa, çevre kirliliği, dereler,taş ocakları, yaylalar, temiz su,HES gibi tüm alanlarda verilmesi gerekir.Tüm bu ortak saldırının aşırı kar üretim peşinde koşan kapitalist sistemin bir ürünü olduğunu da unutmamamız gerekir.

1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda alınan kararla 5 Haziran "Dünya Çevre Günü’’olarak kabul edilmiştir. Amaç; doğal dengelerin korunduğu sağlıklı bir yaşam için, sürdürülebilir kalkınma için, çevreyi koruma görev ve sorumluluk bilincinin yaygınlaştırılmasıdır.

Bugün yaşadığımız çevre sorunlarına baktığımızda "Çevre Günü"nde kutlanacak bir şey kalmıyor. Bugün yapmamız gereken şey, tüm bu ekolojik yıkım ve talana karşı mücadele etmemiz gereğidir.

YORUM EKLE