SOL Parti 81 ilde 600 milletvekili adayı ile pusulada olacak. Bolu’da üç milletvekili adayıyla seçimlere girecek olan SOL Parti’nin birinci sıra milletvekili adayı Sinan Cantürk 14 Mayıs seçimleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?
1982 yılı yazında Bolu'nun tarih kokan ilçesi Mudurnu’nun Yenice Şeyhler köyünde hayatını çiftçilikle idame ettiren bir ailenin 2. çocuğu olarak hayata tutunmaya çalıştım. İlkokul eğitimimi tamamladıktan sonra koşullardan kaynaklı ortaokul eğitim mi yarım bırakmak zorunda kaldım.
Eğitiminizi yarıda bırakmanıza sebep olan neydi? Sonrasında eğitiminizi tamamlama şansınız oldu mu?
Aslında bugün birçok çocuğun yaşamak zorunda olduğu gibi, bende maalesef ailemin ekonomik durumu nedeniyle eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Sonrasında elimden gelen tüm gayretle ortaöğretimimi uzaktan tamamladım.
Türkiye’de sizin gibi bir çok çocuk daha oyun çağında çalışmaya mahkum ediliyor..
Samimiyetle ifade etmek isterim ki ben o yaşlarda oyun oynarken bile çalışma zorunda olduğum gerçeğiyle Köroğlu olmak isterdim. Evet çocuk yaşta çalışmaya başladım. Hatta iş hayatıma gurbette başladım desem yalan olmaz. 14-15 yaşlarında, yani çocukken İzmit'te bir restoranda komi olarak çalışmaya başladım. Belki o yaşlarda ‘Bolu Beyleri’ güdümünde çalıştım ama şimdi gür sesle Köroğlu’nu haykırıyor olmanın haklı gururunu yaşıyorum.
Çocukluğunuzu konuşuyoruz ama bahsettiğiniz en ufak çocuksu anı yok. Neden?
Evet, işçiyi, patronu, çocuk emeğinin sömürüsünü ilk orada canlı canlı yaşadım. Hala çalışan bir çocuk görsem o günlerdeki çaresizliğim gelir aklıma. Belki bugünlere gelişim, hayata soldan bakışım hem yaşadıklarımdan hem de ailemde örnek alabileceğim büyüklerim sayesindedir. Onların okuduğu ve okuttuğu kitaplarda başka başka, Bolu beylerinin ve yiğit Köroğlularının da olduğunu öğrendim. Belki ben çocukluğumun anılarını biriktiremedim, ama o dönemin çocukları bizler, bugünün gözleri ışıl ışıl evlatlarına en azından umut biriktirmeyi öğrettik.
O sıralar, yani çocuk yaşta çalıştığınız zamanlar hiç kendinizi yalnız hissetiniz mi?
Hiç de yalnız olduğumu düşünmedim. Nasıl düşünebilirim ki? Okuduğum kitaplarda ve öykülerine denk geldiğim insanlarda Mahirler, Denizler, İbrahimler gelecek güzel günlerin düşlerinde beni hiç yalnız bırakmadılar. Onlar ki düşlerde karabasan savucuları, yarınların aydınlık bekçileri. Gerek düşlerde sıralanan, gerekse kuru toprağı yeşerten tap taze bir umut bir çocukluğu nasıl yalnız bırakabilir ki?
Gençliğinize gelecek olursak?
Böyle bir çocukluktan sonra yirmili yaşlarımın başında da mücadeleden uzak durmam mümkün değildi. Bugün olduğu gibi geçmişte de nerede efkarlı bir dağ varsa oradaydık. Sakınmadan, çekinmeden tüm ezilenlerin yanında kötülüğe karşı direnişte iyiliğin bir parçası olmaya çalıştım. Sol, devrimcilik dediğimiz aslında böyle bir şey, insanın insanlığa sahip çıkması. Bir dönem İstanbul’da ama uzunca bir dönem Bolu’da geçti gençliğim. Yaşadığım her anı örgütlü mücadele içerisinde olmak, mücadele içerisinde olan tüm kesimlerle dayanışmak inancıyla yaşadım.
14 Mayıs seçimlerine giderken SOL Parti’den birinci sıra milletvekili adayısınız. Bolu’nun sorunları sizce neler öğrenebilir miyiz?
Temelde konuşacağımız birçok sorun aslında ülke gerçekliğinden ayrı değil. Bugün kafanızı nereye çevirirseniz çevirin, sorun diye işaret edeceğiniz her konu, yanı başınızdaki başka bir ilde benzer şekilde vücut bulmuş durumda. Sadece adresi ve muhatabı farklı ama temeli aynı liyakatsız, bilim ve teknikten uzak, istişare derdi olmayan gerici, özelleştirmeci, kayırmacı rant merkezli bir yönetim anlayışı. Bu anlayış aynı zamanda varlığını sürdürmek için ‘tehdit’ eden ve sizi ‘kötü’ bilinenle etiketlemeye çalışan da bir anlayış. Bahsini ettiğimiz tehdit sadece sizi hukuksal olarak sınırlayan bir girişimden de ibaret değil. Bolu için konuşacak olursak, ilimiz doğal varlıkları, kültürel ve tarihsel mirası ile bilinen bir kent. Bu varlıklara ve mirasa karşı en büyük kabahati işleyen şirketlere baktığımızda ise en geniş sayıda istihdam koşullarını yaratan şirketler. Bolu Çimento, Erpiliç, Beypiliç..
İktidar ve muhalefet partilerinin hiç konuşmadığı sorunlardan bahsediyorsunuz..
Bunlar yarattığı kötülüğün bahanesini sağladıkları istihdam rakamlarıyla temellendirmeye çalışıyor. Tüm sermaye gruplarının rantına doğrudan ya da dolaylı olarak eklemlenenler mi bunlara itiraz edecek? Buradan tüm halkımıza soruyorum Çimento Fabrikası halk sağlığına verdiği zararı engellemek için, ocaklarında tarumar ettiği doğanın geri kazanılması için ne yaptı? Üstüne üstlük mevzuatta ocak için kullanılan bölgelerin eski doğal haline dönüştürülmesi mecburiyeti varken. Yuva köyünde çocuklarımızın yaşadığı dün gibi zihnimizde. Çimento fabrikasına bertarafı için çevreye zararlı kontamine atık taşıyan araçların yarattığı kirlilik bir yurttaşımızın ölümüne, el kadar çocuklarımızda kalıtsal sağlık sorunlarına neden olmadı mı?
Bolu’da faaliyet gösteren beyaz et sektörünün firmalarını da işaret etmiştiniz..
Kanatlı sektörüne gelecek olursak. Yıllardır bu sektörün baş aktörleri canlı piliç üreticilerinin fiyatlarını kendileri belirlediler. Küçük üreticilerin taleplerine kulaklarını tıkadılar. Azami kar hırsıyla küçük üreticiye asgari kazancı dayattılar. Bu da yetmezmiş gibi Bolu’nun verimli tarım arazilerinin kümes altıklarıyla kirletilmesine alan açtılar. O da yetmedi, Evliya Çelebi’nin satırlarına konu olan Yeniçağ Gölü kenarında kurdukları tesislerle çocuklarımızın geleceğini zapt ettiler. Şimdi biz bunları konuşuyoruz diye, insanların istihdamını engelleyen kötüler mi olacağız? Böyle bir şey olabilir mi? Bir ülkenin bir kentin geleceği bir avuç haraminin kar hırsına terk edilebilir mi? Kimse kusura bakmasın, bu işletmelerde istihdam olan binlerce insan emeğinin karşılığını alıyor. Kaldı ki bu karşılığın yeterliliği dahi tartışma konusuyken, söz konusu sermaye çevrelerinin Bolu’muzu talan etmeye zerre kadar hakları yoktur.
Bolu sanayisi için ekleyecekleriniz var mı?
Az önce ifade etmiştim, ülke sorunları kent sorunlarından bağımsız değil diye. 21 yıllık AKP iktidarı örgütlü mücadelenin önüne geçebilmek için, örgütlenip haklarını arayan emekçileri terörize etmek için elindeki tüm kaynakları kullandı. İşverenle barışık ‘sarı’ sendikalar yaratıldı, grevleri engellemek için KHK’lar yayımlandı. Tüm bu engellemelere rağmen mesela Gezer işçileri, sesini yükseltmek için vardiya vardiya direniyor. Muktedirler ne yapıyor? Emekçilerin haklı direnişini kırmak için sermaye ile el sıkışıyor. Üreten, sanayileşen bir Türkiye yerine, emeği ve sendikalaşmayı gasp eden bir anlayışı tesis ediyorlar. Diğer taraftan kendi imkanlarıyla ülkenin üretim gücünün bir parçası olmak isteyen küçük sanayici ise büyük sermayedarların çıkar çatışmaları içerisinde görmezden geliniyor.
DEVAM EDECEK…
Güncelleme Tarihi: 13 Nisan 2023, 20:55
Düşüncelerimize tercüman olmuş sun değerli kardeşim yoldaşım umuyorum değişimi yaşarız. Kalp SOLda atar ✊✌️