KIZILDERE: GELECEK KUŞAKLAR İÇİN BİR MANİFESTO

30 Mart 1972 tarihinde Kızıldere'de yaşanan katliamı; dönemin tanıkları On’ların Kızıldere’ye uzanan hikayesini, o günler de yaşanılanları anlatıyor. Süha Alparslan, Fahri Sofuoğlu, Mehmet Gökmen ve Şeref Özkurede ile konuştuk.

KIZILDERE: GELECEK KUŞAKLAR İÇİN BİR MANİFESTO

30 Mart 1972 tarihinde Kızıldere’de yaşanan katliam, Türkiye devrimci sosyalist hareketinin tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. 12 Mart muhtırası sonrasında devlet şiddeti artarken, Türkiye Halk Kurtuluş Parti-Cephesi (THKP-C) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) militanı 11 kişi; Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemeye çalışırken Tokat'ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kıstırılırlar. Dönemin tanıkları On’ların Kızıldere’ye uzanan hikayesini, o günler de yaşanılanları anlatıyor.

12 Mart 1971 muhtırasından sonra yakalanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemek için, 27 Mart 1972'de Ünye'de Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi kurucularından Mahir Çayan, Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Dev-Genç MYK üyesi Hüdai Arıkan, THKO'dan Cihan Alptekin, Fatsalı Nihat Yılmaz, öğretmen Ertan Saruhan ve Ünyeli Ahmet Atasoy, iki İngiliz (Gordon Banner ve Charles Turner) ve bir Kanadalı (John Law) radar teknisyenini NATO üssünden kaçırırlar. Kendilerini Kızıldere (şu an adı Ataköy)'de bekleyen Dev-Genç Genel Sekreteri Sinan Kazım Özüdoğru, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Derneği yöneticisi Sabahattin Kurt, THKO'dan Ömer Ayna ve Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü'nün kurucusu olarak aranan Üsteğmen Saffet Alp ile buluşurlar.

Grup köyün muhtarının evinde mevzilenir. Operasyon, Ankara Merkez Komutanlığı görevinde bulunan Tümgeneral Tevfik Türüng tarafından yönetilmiştir. Helikopter destekli güvenlik güçleri, köydekilerin ihbarı üzerine evi buldu ve kuşattı. Ağır makineli tüfeklerle (köylülerin iddialarına göre) NATO askerleri kuşatmayı destekledi. İçeridekiler, rehineleri dışarıya gösterirler. Grup lideri Mahir Çayan, güvenlik güçleriyle iletişime geçmek için çatıya çıkıp konuşma yapmıştır: “Sıradan askerleri çekin üst düzeyler gelsin! Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik.”

Rehineleri bırakmaları halinde kendilerine zarar verilmeyeceği söylenmiştir. Çatıya askerlerle konuşma yapmak için çıkan Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Saffet Alp ve Cihan Alptekin görüşme için çatıda beklerken, gruba makineli tüfeklerle ateş açılır.

Üç kişi deliklerden eve atlamayı başarırken, geride kalan Mahir Çayan başına isabet eden bir mermiyle orada yaşamını yitirir.

Açılan ateşin ardından alınan karar gereğince teknisyenler öldürülür ve çatışma başlar. Jandarmanın açtığı ateşte Ömer Ayna gözünden, Cihan Alptekin karnından vurulur.

Eylemciler jandarmayla görüşmeyi reddederek kendilerini savunmak üzere sahanlıkta toplanır ve el bombaları hazırlanır. Ancak roketatarlarla yapılan saldırıda sahanlık isabet alır ve yıkılan bölümde hayatını yitiren bir veya birkaç kişinin elinden serbest kalan el bombası patlayarak bir dizi patlamaya neden olur. Bu patlama sonucu veya açılan ateş sonucu Ertuğrul Kürkçü dışındakilerin hepsi ölmüştür.

Kürkçü'nün Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'ne göre evden gelen silah atışlarının kesilmesi üzerine tarama atışları yaparak eve girenler can çekişmekte olan Saffet Alp'i kurşuna dizmişlerdir. T24 internet sitesi blog yazarı Murat Bjeduğ'a göre ise evin dışında yaralı haldeyken alnından vurulmuştur.

Bombalamaların devamı üzerine eve bitişik olan samanlığa geçerek kurtulan Ertuğrul Kürkçü dışında 30 Mart 1972 günü evdekilerin tümü öldürülmüştür. Ertuğrul Kürkçü'nün babası ertesi gün oğlunun cenazesini almak üzere Niksar hastanesi morguna gelir ve cesetlerin hiçbirinin oğluna ait olmadığını söylemesi üzerine Ertuğrul Kürkçü köydeki evde yapılan arama sırasında yakalanır.
 

Süha ALPARSLAN

Mahir Çayan’ın değişiyle On’lar “Kızıldere’ye dönmeye değil ölmeye” gelmişlerdi.

Kızıldere, devrimci dayanışmanın doruk noktasına ulaştığı eylemlerden biri olarak Türkiye devrimci hareketinin tarihine geçti.

Mahir Çayan ve yoldaşları, arkadaşları Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı idam sehpasından kurtarmak için başka bir yol bulamamışlardı.

Kızıldere kalkışmasının katliamla sonuçlanmasından sonra 24 Nisan 1972 tarihinde mecliste yapılan oylamada Adalet Partili ve 28 CHP’li milletvekilinin evet oyu ile Denizlerin idam fermanı çıktı.

Türkiye devrimci hareketinin ilerleyen yıllarında devrimci önderlerden Oğuzhan Müftüoğlu “Fatsa Kızıldere’nin hem devamı hem de eleştirisidir.” diyerek Kızıldere katliamına bakış açısını ortaya koymuştur.

Kızıldere’de Amerikan emperyalizmine karşı direnen devrimci arkadaşları için hayatlarını ortaya koyan devrimciler, Türkiye halklarının yüreğinde sonsuza kadar yaşayacaktır.

Şeref ÖZKUREDE

“68’li yıllar, gençlik hareketlerinin yükseldiği yıllar… Türkiye de dünya üzerinde esen rüzgardan nasibini alıyor. Türkiye’deki yükseliş yalnızca öğrenci hareketi olarak kalmıyor, işçi hareketleriyle ve köylü hareketiyle bütünleşiyor. Ve önlerine anti-emperyalist mücadeleyi de katıyorlar.

İşte kırılma noktası burası. Oligarşi dolayısı ile ABD için çanlar çalmaya başlıyor. O zaman başkaldırının katli vacip oluyor. Mahirler, Denizler, Kaypakkayalar öğrenci hareketi olarak kalsaydı sorun olmayacaktı.

Onlar, muktedire savaş açtılar. O yüzden Mahirler Kızıldere’de, Denizler idam sehpasında, Kaypakkayalar işkence tezgahlarında öldürüldüler; yok edildiler.

Bugünden bakıldığında, meseleye 70-71’lerin perspektifiyle bakmak gerek ve 2050-2100’lerin öngörüsü ile bugünü çözebilmek. Üstelik 50 yılda yeni aktörler sahaya inmişken.

Kadınların mücadelesi, Kürtlerin sorunları, Ekolojik sorunlar… Bugünkü gündemimiz hiçbir olgunun niteliğini değiştirmeden hep birlikte sahaya inerek talum olabilmek.  

Fahri SOFUOĞLU

Ülkemizde 1960 anayasasının getirdiği haklar ve nispi demokratik ortam sonucu sol içerikli Marksizm ile ilgili kitapların çevrilmesi ve sol Sosyalist düşünce ve fikirlerin öğrenilmesini ve tartışmasını sağlarken çeşitleme demokratik kitle örgütlerinin önünün açılmasını sağlamıştır.

Gelişen süreçte TİP kuruldu, DİSK kuruldu. İşçiler sendikalarda örgütlendi, işçilerin hak talepleri arttı, mücadeleler yükseldi. Özellikle Fransa'da gelişen üniversite gençlik hareketleri ve öğrencilerin eylemlerinin taleplerinin de ülkemize yansımasıyla üniversitelerde sosyalist, devrimci gençlik hareketleri gelişti. Üniversitelerde gençlik dernekleri kuruldu. Kurulan fikir kulüpleri devrimci gençlik, DEV-GENÇ derneklerine dönüştü. 1970'lere gelindiğinde sendikal hak ve örgütlenmelerin engellenmesi için AP-Demirel hükümetince çıkarılan kanunun protestoları 15-16 Haziran 1970 işçi eylemleri, işçi mücadelesinin doruk noktasına çıkardı. Ülkede yaşanan ekonomik şartlar Demirel hükümetinin baskıcı uygulamalarını arttırdı. Gençliğin tam bağımsız demokratik Türkiye talebi anti-emperyalist antikapitalist muhtevaya büründü. ABD emperyalizmi ve batı kapitalizmine karşı mücadele gelişti. THKO ve THKP’i kuruldu. İşçi mücadelesi, gençliğin sosyal izin talepleri ve örgütlenme boyutunun yüksekliğinin halkla buluşması ve egemen güçlere yönelen mücadelesinin önünün kesilmesi için, ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle yönetilemez duruma düşen egemen sınıflar 12 Mart 1971 askeri darbesinin yaptılar. 12 Mart faşist darbesi ile anayasa ve demokratik kurumlar rafa kaldırıldı. Büyük Millet Meclisi işlevini yitirdi, askerlerin emri ile hükümet kuruldu, sol örgütlere ve gençliğe karşı operasyonlar ve tutuklamalar başlatıldı.

Nurhaklarda 31.05.1971'de Sinan Cemgil ve arkadaşları öldürüldüler. Deniz Gezmişlerin idamını engellemek için 27 Mart 1972'de Ünye radar üstünden Amerikalı askerleri kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları 30 Mart 1972'de Kızıldere köyünde katledildiler. Sonra Deniz Gezmiş ve arkadaşları cunta tarafından idam edildi. Kızıldere şimdiye kadar çok tartışıldı, yazıldı. Yaşanan gerçeklikte ise Kızıldere egemen güçlere karşı bir direniş, devrimciler arası bir dayanışma ve gelecek kuşaklar için bir manifestodur.
 

Mehmet GÖKMEN

Kızıldere 1968'in yükselen ateşiydi. 1967 yılında yaşananlar, 1968 olayının habercisiydi. Dünya genelindeki gerilimin bir başlangıcı olarak da nitelendirebiliriz. Mahirler ve arkadaşları bu dönemin gençlerindendi. 1968 kuşağı diye kayıtlara geçecek olan neslin fertlerindendiler. 1968 Gençlik Hareketi denildiğinde ilk akla gelen olaylar Fransa'da yaşananlardı. Hükümetlerini devirecek kadar ileriye giden ve işçilerle omuz omuza meydanlara inen gençler, Avrupa'yı sarsmakla kalmamış bütün dünyayı saracak gençlik hareketlerinin ilk kıvılcımını ateşlemişti. Her şey 1968 yılının Mayıs ayında patlak vermişti. İşçi sınıfı, grevlerle bu sürece destek vererek 1968 yılını kalın harflerle tarihe kazınmasını saptamıştı. Kapitalizme ve faşizme karşı mücadele ağır bastığından dünya devrimi düşlerine dönüşüyordu.

Temmuz 1968'de sembol olaylardan birisi de 6. Filo'nun İstanbul'da denize dökülmesiydi. Sınıf mücadelesi süreç içinde çok sayıda ayrılıklarla yaşandı. Detaylarına girmek istemiyorum. Sosyalizm sözcüğünü, ayrışmalar yaşanmaması için söylemekten sakınan gençlerin yerine Marksizm’i İlke edinen devrimci gençler almıştı. 12 Mart, devrimciler üzerindeki baskıları arttırmıştı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları yakalanmıştı. Birçok devrimci idamla yargılanıyordu. Her geçen gün oligarşinin namluları zalimce üzerlerine doğrultuluyordu.

Emperyalist ülkelerin elçilerinin kaçırılması suretiyle siyasal propagandasını yapmayı düşündüler. Süren tartışmalarından sonra İsrail ismi öne çıkıyordu. Başkonsolos Elrom'un kaçırılmasına karar vermişlerdi.

Efraim Elrom’u kaçıran THKP-C’liler isteklerini ‘Amerikancı Bakanlar Kuruluna’ başlıklı bir bildiri ile kamuoyuna duyurur:

-Tutuklu bulunan bütün devrimcilerin derhal serbest bırakılması

-Bültenlerinin haber bültenlerinde devamlı eksiksiz anons edilmesi

-Zaman doluncaya kadar takibe girişilmemesi, eksiksiz anons edilmesi

O zaman ki karar vericiler devrimcilerle görüşmeyi düşünmediler ki, o zamanın karar vericileri ve İsrail hükümeti, Elrom'u gözden çıkarmıştı. Efraim Elrom’un ölümünün ardından THKP-C’liler bir süre Yılmaz GÜNEY’in evine sığınırlar. Buradan ayrıldıktan sonra Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in sığındığı ev kuşatılır. Sığındıkları evde yaşanılan çatışmada Hüseyin Cevahir vücuduna isabet eden 25 kurşunla öldürülmüştü. Mahir ağır yaralı olarak ele geçirilmişti. Mahir Çayan Maltepe cezaevine getirilmiştir. Maltepe’de moral bozukluğuna yer yoktu. Zafer türküleri söyleyerek, 29 Kasım 1971 tarihinde Mahir Çayan ile birlikte Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna Maltepe Cezaevinden kaçarlar. Akabinde başlatılan operasyonlarla Ulaş Bardakçı Arnavutköy’de kaldığı evde gerçekleşen çatışmalarda öldürülür. Yaşanan gelişmeler karşısında devrimcilerin yolu Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyüne kadar ulaşacaktır.

Tarihe Kızıldere katliamı olarak geçen olay Türkiye'nin devrimci sosyalist hareket tarihinin bir dönüm noktası olarak kabul görüyor.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER